Mustafa hocamı kaybetmenin derin üzüntüsünü ve acısını yaşıyorum.
Ellerinde büyüdüğümüz, 10 yıl altlı üstlü komşuluk yaptığımız güzel bir insandı.
Eşi Fahriye abla, rahmetli anacığımın kızı gibiydi. Mustafa hocamın da abilerimden hiçbir farkı yoktu. Anacığım Fahriye ablanın “Zeynep Ablası”, o da anacığımın “Fahriyesi”ydi. Yedikleri içtikleri birdi. Yaşı kendisine biraz yakın olan Nebahat ablam ile de ayrı bir hukukları ve dostlukları vardı. Üçü birbirini çok sever ve çok sayardı.
O yıllar biz, geniş aileydik. Rahmetli babam inşaat ustalığı yapardı. Dar gelirli bir aile olarak zor şartlarda ve sıkıntılar içinde günümüz geçerdi.
Mustafa hocam, adaşı olan kardeşim Mustafa’ya kirve olmuştu. O dönemler kirvelik çok da yaygın ve önemliydi. Rahmetli anacığımın dünyalık bir arzusu gerçek olmuştu. Yıllar geçse de o mutlu anlar unutulmuyor, hatıralarda yaşıyor.
Küçük çocuk olduğumuz için Fahriye ablanın bakkal, kasap, manav istekleri çok olurdu. Tam da top oynarken çağırırdı! Maçı bırakıp gitmek istemezdim. Bu sefer anacığım seslenirdi. Fahriye ablanın bağırmasına (çağırma) dayanamazdı. Söylene söylene gider gelirdim. Çocukları Çağatay ve Umay o zamanlar yeni doğmuşlardı. Bende onların bir çocuğu gibiydim.
Önce onlar sonra biz o mahalleden ayrıldık. Gönül bağımız hiçbir zaman kopmadı. Mustafa hocamı ya da Fahriye ablayı ne zaman görsek ne zaman adları geçse yüzümüz güler, kalbimiz kıpırdar.
Mustafa Balkaya hocamın siyasete girmesi ve belediyede görev almasıyla birlikte daha sık görüşme ve konuşma imkânımız oldu. Bana her zaman “ağam” diye hitap ederdi. Tanıdığım en düz ve mert insanlardan biriydi.
Belediyede başka bir başkan yardımcısının odasında sohbet ederken hocama sesindeki ton değişikliğini konuşma akışındaki farklılığını sorduğumda kansere yakalandığını ve tedavisinin iyi gittiğini ve sigarayı bıraktığını söylemişti. Mustafa hocam ve sigara ayrılmaz ikiliydi. Hocamı sigarasız görmek neredeyse mümkün değildi. Sigara ya elinde ya da ağzında olurdu. Ortak bir dostumuzla olan sohbette “Hocam, kibritten tasarruf etmek için birini yakıyor, diğerini söndürüyor” esprime çok gülmüştü.
Geçen hafta belediyede rahatsızlanıp Adana’ya kaldırıldığında oğlu Çağatay’ı aradığımda abi durumu kritik, dua edelim demişti. Sabah saatlerinde acı haberi aldığımda o ilk yıllar gözümün önüne geldi.
Bugün güzel bir insan aramızdan ayrıldı.
İyi bir eş, iyi bir baba, iyi bir komşu, iyi bir vatansever göçtü bu dünyadan.
Fahriye ablamın “Meleği”, bizlerin Mustafa hocası emaneti teslim etti.
Gök kubbede hoş bir sada bırakıp gitmek bu olsa gerek.
Yattığın yer nur, mekânın cennet olsun Ağam…