Teknoloji güzel şey doğrusu. Hayatımızı her geçen gün kolaylaştırıyor. Evlerimiz, otomobillerimiz, iletişim araçlarımız yeni teknolojilerden etkileniyor.
Teknolojinin gelişimi bize de, birçok işi yapmayı bıraktırıyor aynı zamanda. Nitekim “kaybolan meslekler” başlıklı yazılara sıklıkla rastlıyoruz. Meslekler kaybolsa da yapılan iş, daha az işgücüyle yapılıyor aslında.
Otomasyon teknolojileri işgücü ihtiyacını azaltıyor, seri üretimi hızlandırıyor, milimetrik hesaplar yapıyor… Dahası bunları yaparken sigorta, sendika, maaş zammı, hastalık parası, doğum izni, çocuk parası, evlenme ikramiyesi, kıdem tazminatı gibi işverenin canını sıkan şeyler de istemiyor. Böyle işçiyi kim istemez ki.
Avrupa Birliğinin yürütme organı olan Avrupa Komisyonunun bu yılın başındaki duyurusuna göre 2035 yılından sonra fosil yakıtlı (benzin, motorin, LPG) otomobillerin satışı yasaklanıyor. Bu araçların yerini elektrikli otomobiller alacak. Tabi üretim süreçleri ve özneleri de değişecek haliyle.
Avrupa Otomobil Tedarikçileri Birliği (CLEPA) geçtiğimiz ay yayımladığı -100 firmayı kapsayan- raporda, AB’nin bu kararı doğrultusunda 2030 yılına kadar yaklaşık 500 bin otomotiv sektörü çalışanının işinden olacağı belirtiliyor. Raporda elektrikli araç imalatının 2030-2040 yılları arasında 226 bin yeni istihdama ihtiyaç duyabileceği de yer alıyor. Bunun anlamı istihdamdaki azalışınen az 275 bin olacağı.
Yalnızca otomotiv sektörü değil istihdamın azaldığı alanlar. Başka birçok alanda da otomasyon teknolojileri insanların yerini almaya devam ediyor. Bu sektörlerden diğer bir tanesi de hepimizin günden güne daha çok kullandığı bankacılık sektörü.
Ülkemizde bankacılık sektöründe son on yılda hızlı bir gelişme yaşandı. Yapabileceğimiz işlemlerin sayısı arttığı gibi zaman bakımından da birçok sınır aşıldı. Bunun en basit örneği cep telefonumuzla 7/24 hemen hemen bütün bankacılık işlemlerini yapabiliyor oluşumuz.
Hizmet kalitesi ve kapasitesi artışının emek ve sermaye karşılığının olması gerekiyor elbette. Sermaye yönünden artış konumuz değil ancak emek yönüyle son on yılda artış yerine azalışla karşılaşıyoruz.
2010’lı yılların başında 77 milyon olan nüfusumuz 2020 sonuna gelindiğinde yaklaşık %10 artışla 84 milyona ulaşmış durumda. Bankacılık sektörüne baktığımızda ise şube ve çalışan sayısında nüfusumuzun aksine azalış var.
Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre 2014 sonunda 200.886 olan çalışan sayısı 2020 sonunda 184.694’e gerilemiş; şube sayısı ise 11.223’ten 9.863’e.
Ülkemizde 2014-2020 Bankacılık Sektörü Çalışan ve Şube Sayıları
Yıl Çalışan Sayısı Şube Sayısı 2014 200.886 11.223 2015 201.205 11.193 2016 196.696 10.781 2017 193.504 10.550 2018 192.313 10.454 2019 186.837 10.199 2020 184.694 9.863Tablodan anlaşılacağı üzere bankacılık sektöründe her yıl şube ve çalışan sayısında azalma yaşanıyor. Dolayısıyla istihdam düzeyi de azalıyor.
İstihdam düzeyindeki azalmaya otomotiv ve bankacılık dışındaki diğer sektörlerden de örnek gösterilebilir. Bu azalma otomasyonla birlikte insan emeğinin yerini sigortasız, maaşsız ve sendikasız işgücüne bıraktığını da gösteriyor bir bakıma. Sosyal güvenlik açısından bakıldığında ise emekli (pasif) sayımız artarken onlara maaş ödeyecek olan sigortalı (aktif) sayımızda aynı artış gözlenmiyor.
Hal böyle olunca önümüzde on yıllarda sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi için yeni politikalar olmazsa olmaz görünüyor.
Demem o ki nüfus artışı, beklenen ömürde uzama ve prim gelirlerinin azalması gibi sebepler önümüzdeki on yıllarda yeni bir yaş kademelendirmesi ve yeni bir EYT kitlesine gebe gibi duruyor.
Kaynaklar:
1-Bloomberght
2-Türkiye Bankalar Birliği
Site: https://vergialgi.net/