07/02/2023, Osmaniye
Şebekeler çekmiyor, elektrikler kesik. Eve girmek aklımızdan geçmiyor. Sokaktayız. Yağmurdan korunmak ve ısınmak için garajın kapısını açtık. Teneke soba vardı, onu yaktık. Yeteri kadar odun yok, gereksiz ahşap eşyaları kırarak oduna çeviriyoruz. Bütün bunları karşı komşudan görünce akıl ettik. Sabahki depremin üstünden altı saat geçmiş. Çocuklar ameliyatlı üşümesinler istiyoruz. Lavabo ihtiyaçlarını dış kapıya yakın küçük lavaboda hızlıca görüp çıkıyorlar.
Sokaktan geçenler haberleri aktarıyorlar: “İstasyon Caddesinde yıkılan çok bina varmış. Metin Tanerlerde de çok bina yıkılmış. Atatürk Lisesi çevresi de çok kötüymüş. Birçok bina çökmüş…” Ambulans, itfaiye, doğalgaz kontrol araçları, cenaze araçları, AFAD'a ait iş makineleri… Çakarların ışıkları, siren sesleri hiç bitmiyor. Bir komşu geldi: “Beni Kadirli Yoluna bırakabilir misin?” dedi. Ebette, bırakabilirim gidecek yol bulabilirsek. Yıkılan evlerin kapattığı yolları dolanarak yeni yol bulmaya çalışıyoruz. Komşu binası çöken yakınını, enkazdan çıkarmaya gidiyor. Yolda onlarca yıkılmış bina görüyoruz, enkaza müdahale eden yüzlerce insan. Ortalık can pazarı. Dolana dolana vardık Kadirli Yolu’ndaki İmamı Azam Camii’ne. Caminin iki minaresi de yıkılmış. Duvarlar çatlamış. Dolana dolana eve doğru dönerken karşılaştığım yine birçok yıkım manzarası var. Ne düşündüğümü ne düşüneceğimi kestiremiyorum, hakeza ne söylediğime de ne söyleyeceğime de karar veremiyorum. "Derken o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü donakaldılar" (A'raf /91).
Yağmur aralıklı yağmaya devam ediyor. Soğuk bir rüzgâr var. Araba garajı sığınağımız oldu. Ara ara farklı kanallarla yakınlarımızın haberini alıyoruz. Şükür birinci derece yakınlarımız iyi. Arayan soran dost akrabaya da iyi olduğumuzu söylüyoruz. Araba garajına gelen yakınlarımızla ısınmaya çalışıyoruz. Artçılarla ara ara garajdan çıkıyoruz. Saat 13.24’te bir artçı daha oluyor sandık. Oysa geceki depremi aratmıyordu. Yer beşik gibi sallanmaya başladı. Çocukların bağırtıları ile Allah Allah sesleri birbirine karıştı. “Biz kullarına acı Allah’ım” diyerek ağlayan yakınımın feryadı deprem gibi sarsıyor beni. Bu sefer evin dışındayız ve evin nasıl sallandığını görüyoruz. Aha şimdi yıkılacak, aha şimdi yıkılacak diye bakıyorum sağa sola doğru yalpalayan eve. Açık alanda ayakta duramıyoruz. Düşmemek için arabaya tutunuyoruz.
İkinci deprem durunca ambulans ve itfaiye sirenleri çok daha fazla arttı. Yine onlarca bina yıkılmış olmalı. Depremin yerini ve şiddetini şebekesi çalışan telefondan öğrenmeye çalışıyoruz. Bunun ikinci bir deprem olduğu, merkez üssünün Elbistan ve şiddetinin 7,6 olduğu bilgisini alıyoruz. Yerin çivisi çıkmış olmalı, birazdan yer yarılıp içine gireceğiz gibi geliyor bize. Yürüyerek mahalledeki AFAD Merkezine ulaşmaya çalışıyoruz. Yollarda yine onlarca araç, yıkılacak gibi yola eğilmiş binalar… Manzara çok korkunç, kızlarım yürümekten korkuyor. Yol hiç güvenli gelmiyor. Bu güvenli gelmeyen yoldan onlarca araç sağa sola koşturuyor.
Kulağımıza yeni çalınan haberler var: "Hatay çok kötüymüş, Maraş’ın yarısı yerle bir olmuş. İkinci depremle Elbistan da perişan olmuş. Nurdağı ve İslâhiye ilçelerinde sağlam bina kalmamış…" Kahramanmaraş’ta bir depremin olacağını duyuyordum fakat bu kadar korkunç olacağını bu kadar yıkıcı olacağını hayal etmiyordum. Düzce Bolu depremlerini geçecek bir depremin olacağına ihtimal de vermiyordum. İstanbul’daki dayım ulaşıyor telefonla. Onunla konuşuyoruz bir süre. O böyle bir deprem olursa İstanbul’un daha kötü olacağını söylüyor. Allah İstanbul’u, ülkemi korusun. İnşallah bir daha böyle bir felaket yaşanmaz.
Sosyal medyada bir haber dolaşıyor. Saat 17 ile 19 arasında 8,5 şiddetinde bir deprem daha olacakmış. Hiç şaşırmıyoruz artık, bu sarsıntıları görünce olabilir geliyor bize. Açık bir alana gitmek lazım. Etrafta ağacın, direğin, binanın olmadığı bir yer arıyoruz. Bu sefer evlerin sallandığını görmek istemiyoruz. Yıkılacaksa biz görmeden yıkılsın evler. Arabayla 17’ye doğru uzaklaşıyoruz şehirden. Bir okul bahçesinde sabahlayacağız. Okul prefabrik, iki katlı. Güvenli buluyoruz. Şükür sözü edilen 8,5 şiddetinde bir deprem olmuyor fakat arabanın içinde ara sıra olan artçıları hissediyoruz. Felaket günün gecesinden sabahın ilk ışıklarıyla kurtuluyoruz. 6 Şubat 2009’da babamı kaybetmiştim ve toprağa “baba” demiştim. 14 yıl sonra bugün 6 Şubat 2023’te toprağın baba olmadığını görüyorum ve ona duyduğum güveni kaybediyorum. “Benim sadık yârim kara toprak”, değilmiş.