7 Temmuz 2023, Osmaniye, 20.19
Şair, yazar, eleştirmen… İlkay Coşkun çok velut bir kalem. Sıkı okuyor, okuduklarını da güzelce değerlendiriyor. Şiir yazıyor, yazılan şiir kitapları üzerine güzel yazılar kaleme alıyor. İyi denemelere imza atıyor. Yüreğimden Süzülen Nağmeler (2008) ile başlayan yazdıklarını kitaplaştırma serüvenini Cenne (2023) ile devam ettiriyor. Kendine ait sekiz eseri, bir de Sinan Ayhan’la ortaklaşa yazdığı var; dolayısıyla şimdilik dokuz eserini gün yüzüne çıkarmış. Yazdıklarına ve yazma gayretine tanık olunca bunun katlanarak devam edeceğini insan rahatlıkla söyleyebilir. Ben bu temennimi “daha nice güzel eserlere imza atacak inşallah” diyerek duaya çevireyim.
2017 yılında Güneysu dergisi aracılığı ile başladı tanışmamız. Sosyal medya üzerinden ve telefon konuşmaları ile devam etti. Sivas’taydı o vakitler İlkay Bey. Güneysu dergimize önce eşi Vildan Poyraz Coşkun Hocam bir şiir göndermişti. Evvela onu 117. sayıda yayınladık, 118. sayıda da kendisinin “Yanlış Yanağı Öpmek” denemesini.
2019 Eylül’ünde “Şair Yazar Ahmet Doğru’nun ‘Dünya Döngüsü’ Kitabı Hakkında” yazısı ile kitaplarıma yönelik ilk yazısını yazdı. Sonra Ay Adası, Aşkın Kaleleri ve Yedi Ocak Yangını için birbirinden güzel değerlendirme yazıları... İnsanın eserinin okunmasından daha güzel bir duygu, okunan eserinin yazılı olarak yorumlanması sanırım. Bu duyguyu en çok “Dünya Döngüsü” ile tattım, çünkü beş değerlendirme yazısı geldi onu tanıtan. Ve İlkay Bey, beş kitabım için değerlendirme yazısı yazarak bu mutluluğu tekrar tekrar yaşamamı sağladı. Ne kadar teşekkür etsem az… Dahası son yayınlanan kitabım daha bana ulaşmadan İlkay Bey, alıp okumuş ve değerlendirme yazısı yazmış. Kitaplarla birlikte değerlendirme yazısı gelince dünyalar benim oldu elbette. Şu üç günlük dünyadaki belki küçük fakat manevi olarak büyük mutluluklarımız bunlar…
Haziran ortasında okul kapanınca Bilecik’i gezmeye gittik maaile. Deprem sonrası yer değiştirme duygusu oluştu bizde; Bilecik gideceğimiz yerlerden biri olabilir belki diyerek gezimize vesile oldu bu duygu. Evvela Şeyh Edebali Türbesini gördük, sonra İlkay Bey’i Bilecik Meteoroloji İl Müdürlüğünde ziyaret ettik. Dolayısıyla yüz yüze de görüşmüş olduk. Sanki yıllardır tanıyormuş hissini veren kavi bir dostluk bağıyla sohbet ettik. 2017 yılından beri tanışıyormuş olduğumuzu bu yazı vesilesiyle görünce şaşırdım, İlkay Bey’le dostluğumuz elbette “kalubela”ya kadar uzar. Edebiyat sevdalılarının yanında bu uzanımı derinden hissederim mutlaka.
Bir iki bardaklık çay içimi süren kısa sohbetimizde en can alıcı vurgu, İlkay Bey’in biraz hüzün, biraz kaygı ile dile getirdiği “bizden sonra yazmaya devam edilir mi?” değerlendirmesiydi. İkindiye doğru akan gün, kıyamete doğru sürüklenen dünya, kendi kıymetini kendi eliyle beş paralık eden insan bunun idraki içindeydi kuşkusuz. Her şeyin paraya çevrildiği anlayışta edebiyat da paraya çevriliyordu gittikçe. Fakat bu mekanik, yapay edebiyat; edebiyat zevki bırakmıyordu. Gazeteyle verilen dünya klasikleri gibi sıkıcı, tatsız, tekdüze, albenisiz bir edebiyat… Aslında sohbetimizde Osmaniye’deki edebiyat, deprem gibi konularda dile geldi fakat en can alıcı olanı edebiyatın geleceği konusundaki kaygımızdı. Umarım gelecek bizim kaygılarımızı haklı çıkarmaz.
İlkay Bey’le birbirimize hediyelerimiz kitap ve dergiler oldu. Bilecik’ten ayrılırken güzel bir kalemle karşılaşmanın, yüz yüze görüşmüş olmanın mutluluğu vardı içimde. İlkay Bey yazmaya, okumaya ve bizi birbirinden güzel eserleriyle buluşturmaya devam etsin. Nice güzelliklere vesile olacak kalemi daim olsun, sözleri kavi olsun inşallah.