30 Haziran 2023, Osmaniye, Saat: 11.57
13 Haziran 2023 Salı günü öğleden sonra “Sınırda Sesler V” için yola çıktım. İki saatten biraz fazla sürede Kilis’e ulaştım. Depremin yıkıp geçtiği Nurdağı ve İslâhiye ilçelerine depremden sonra ilk kez uğruyordum. Nurdağı’nda aşırı bir rüzgâr vardı, toz toprak uçuşuyordu. Sadece yol kıyısındaki yıkımı gördüm. Bütün çok katlı binalar hasarlı ve boşaltılmış görünüyordu. Büyük olasılıkla yıkımı bekliyorlardı. İslahiye merkezine uğramadan çevre yolundan geçtim. Fakat İslâhiye çıkışında Fen Lisesi yakınlarındaki TOKİ binaları bile hasarlıydı. Deprem, rüzgâr, toz fırtınası içinde şiire doğru, pardon sınıra doğru saatte 110 km hızla ilerliyordum. Nihayet Kilis göründü.
“Kulaklarımda eski savaşların yek ahenk uğultusu” diyordu Dilaver Ağabey, benim de kulaklarımda eski şiir şölenlerinin şiir ve alkış uğultuları vardı. Yedi isim şiir okuyacaktı, ilk kez bu kadar az bir şairin olduğu şiir dinletisinde şiir okuyacaktım. Alfabetik sırayla da ilk olarak benim ismim konmuştu afişe. Geleneği bilmediğim için, ilk çıkacak olmak beni biraz tedirgin etmişti. Bir mübarek heyecan yine gelip beni sarmıştı. Tıpkı ilk şiir okuduğum 1994’teki 4. Güneysu Şiir Şöleni gibi şiirsel bir heyecan yine elime, ayağıma, dahası dilime dolaşıyordu.
Kilis’e girince Murat Serdar Çakıroğlu şairimizi aradım. Şair Muhammet Erdevir’le beraberlerdi, aralarına ben de katıldım. Dinletiye birkaç saat vardı. Murat Serdar Bey’in yeni çıkan şiir kitabını “Uygunsuz Adım”ı, Muhammet Hoca’nın “Daima Edebiyat”ını ve Güneysu’yu konuştuk. Murat Serdar Bey’in ilk şiirinin Güneysu’da yayınlandığını belirtmesi güzel bir vefa örneğiydi. İlk şiirini Güneysu’da yayınladığım bir arkadaş bunu belirtmediği için çok kırılmıştım ve imzalayıp verdiği ilk şiir kitabı için de tek kelâm etmemiştim. Tuhaf bir beklenti belki bu. Kuşkusuz böyle bir beklenti Bünyamin K’dan dolayı oluştu bende. O her görüştüğümüzde ilk şiirinin Kırağı’da yayınlandığını altını çize çize belirtmişti çünkü. O yüzden ilk şiir ve ilk dergi vurgusunu abartılı bir şekilde önemsiyorum sanırım.
Salona geçmeden 7 Aralık Üniversitesinin İnciraltı Kahve Evine uğradık. Şair Prof. Dr. Muhammet Fatih Kanter, Şair Doç. Dr. Muhammed Hüküm ile burada tanıştık. Kafede Kilis 7 Aralık Üniversitesinden birçok hoca vardı. Alanları sayısal olup da şiir için bekleyen hocaları daha fazla takdir ettim kuşkusuz. Fakat genel olarak ilgi benim açımdan memnuniyet vericiydi. Hele salonda şairlerden biri olan Prof. Dr. Mustafa Doğan Karacoşkun’un rektör hoca olduğunu öğrenince şiirin sınırda, Kilis’te, 7 Aralık Üniversitesinde neden gümrah olduğunu anladım. Kilis’e ilk olarak 1996 yılında Prof. Dr. Abdullah Şahin’le Şeyh Efendi (Baytaz / Tazebay) Tekkesi’ne gelmiştim. Abdullah Hoca yüksek lisans tezi için, Prof. Dr. Abdurrahman Güzel danışmanlığında, Şeyh Abdullah Sermest’in divanını transkripsiyonla Latin harflerine aktaracaktı. O vakitte Şeyh Abdullah Sermest Efendi’nin divanıyla beraber çevresindeki dostlarının, şehrin ileri gelenlerinin de divanı olduğunu duyunca da şaşırmıştım. Kilis’te münbit bir şiir damarı vardı ve bugün bu damar Şair Ali Genç ve Yazık dergisi çerçevesinde devam ediyordu ilhamı sınıra yığmaya.
Salona geçtik. Sade, olgun, ilgili bir topluluğa 7 şair 14 şiir okudu. Şiirle mest olduk. Az, öz ve tadında bir dinleti oldu. Korktuğum olmadı. Kürsüye ilk önce M. Fatih Kanter Hoca geldi. “Aldanma” dedi ilk şiirinde. Sunulacakları belirti ve uyardı şiirle bizi. Sonra “Sözlerin Kuyusu”nu açtı bize, “düştükçe düşesi geliyor insanın” dedi. Kendimizi zor tuttuk düşmemek için sözün büyüsüne. İkinci olarak Muhammet Erdevir Hoca çıktı kürsüye. “Sana Korkusuz” şiirini seslendirdi ve öyküden şiire uzanan yolculuğunu birçok korkusuzluğuyla mısralara dolamıştı. İkinci şiiri “Söz Verilmiş Üç Dize”de ayrılığı, rüzgârı ve sırrı sürdü ortaya. Üçüncü olarak ben gittim kürsüye. Bir koyu şiir “Koyu Unutuş”u, bir ağır şiir “Ağır Telafi”yi seslendirdim. Kürsüde şiirimi okuma heyecanını en derinden hissettim elbette. Sonra Rektör, Şair Mustafa Doğan Karacoşkun Hoca geldi kürsüye. İlk olarak “Umde”yi okudu. Saatler, pusulalar, öteler, bahar ve cennet her şey “Umde”yi çağırıyordu ve şair “gel Umde” diyordu. Sonra ikinci şiirde “Sen Gidince” dedi hoca ve “sen olsaydın şiir yazmazdım” dedi. Olmamanın ve gitmenin bütün hüznünü hissettirdi mısralarla. Beşinci şair Murat Serdar Çakıroğlu’ydu ve “Sızı”yla sızlattık içimizi evvela. İkinci olarak “Beni Bir Baharın Göğsünde Uyut” şiiriyle hayat yorgunluğundan kurtuluşun reçetesini sundu bizlere. Altıncı olarak Muhammed Hüküm Hoca geldi kürsüye ve “Dünyanın Öfkesi” şiirini okudu. Bizi içten titreten celali bir şiirdi. “Allah elleriyle kalbimdeki kırıklarını yokladı” diye başlayan şiir, “Allah kalbimi yokladı/ kalbim orda yoktu” mısralarıyla bitti. İkinci olarak “Senin Hikâyen” şiirini okudu ve öfkesinin sesini şiire sürüse de şiir nahif bir kırılganlıkla dolaştı kulaklarımızı. Son olarak sahneye Şair Ali Genç geldi. Ali Genç, önce “Boş Beşik” şiiriyle bizleri depremin hüzün dolu limanına çekti ve usul usul salladı içimizi. Yoğun bir hüzün altında “Yeniden” dedi ikinci şiiriyle. “Her şairin bir gün dili”nin tutulacağını fakat “küskün mısralara bir nefes” olacağını belirtti yeniden.
Ali Genç, yaşıtım olsa da Düziçi Anadolu Lisesinden bir üst sınıf ağabeylerimizdendi. Okul yıllarında simasına aşinalığım vardı. 2019’da Osmaniye BİLSEM’de göreve başlayınca yine Düziçi Anadolu Lisesinden aynı dönem okul arkadaşım, müdürümüz Cuma Ali Kılıç, Kilis BİLSEM müdürünün Ali Genç olduğunu söylemişti. Sonra Yazık dergisi çıkmaya başladı. Ali Genç’in iyi bir kalem olduğunu, iyi bir şair olduğunu Yazık sayesinde görmüştüm. “Sınırda Sesler” şiir dinletisinin ilki 2017’de Ali Genç ve rektör Mustafa Doğan Karacoşkun katkılarıyla düzenlenmeye başlamıştı. Bestami Yazgan Hoca katıldığı için adını duymuştum fakat dikkatimi çekmemişti. İkincisine Tayyib Atmaca ve Yasin Mortaş katılmıştı. Bu sayede dinletinin devam ettiğini fark etmiştim. Belki mekânın Kilis olması, benim de eş durumuyla sonradan Kilisli olmamdan dolayı, afişlere biraz fazla dikkat kesilmiş olabilirdim. Üçüncü ve dördüncü dinletilerden haberim olmadı. Zaten 2019’da yapılan üçüncü dinleti ile dördüncü dinletinin arasına 2 yıl pandemi molası girmişti. Bu yıl beşincisi düzenlenen ve geleneksel hale gelen “Sınırda Sesler Şiir Dinletisi”ne ben de katılıyordum. Dinleti de Ali Genç’in önemli bir katkısının olduğu her haliyle belli oluyordu. Bu arada her dinletide adını gördüğüm üçüncü bir isim Muhammed Hüküm Hoca da “Sınırda Sesler” için oldukça önemliydi çünkü dinleti sonrası bağlamayla imameti devralmış, türkü coğrafyamızda dilimizi ve gönlümüzü dolaştırmıştı.
“Sınırda Sesler V” dinletisinden sonra Sayın Vali Recep Soytürk’ün şairlerle beraber üniversitedeki İnciraltı Kahve Evinde çay ve kahve eşliğinde sohbet etmesi Kilis’te sanata, özellikle de şiire ne kadar değer verildiğinin bir göstergesiydi. 2018’de düzenlediğimiz 8. Güneysu Şiir Şölenine Osmaniye Valimiz Ömer Faruk Coşkun’un katılması ve şölenin sonuna kadar şairleri dinlemesi bizi oldukça mutlu etmiş, “şöleni sonuna kadar takip eden bir valiyi ilk kez görüyoruz” demiştik. Şimdi ise dinleti sonrası da şairlerle bir arada olmayı önemseyen bir vali görüyordum Rabbim sanata, ilme önem veren devlet adamlarımızın sayısını arttırsın inşallah.
Sınırda Sesler V, 9. Güneysu Şiir Şöleni’nden sonra katıldığım en güzel etkinlik oldu. Önceleri kendi çizgimde olmayan şiirlere fazlaca kulak kabartmazdım. Eğer kendi anlayışım dışında çok şiir varsa şölenler, dinletiler kâbus olurdu. Artık kendi şiir anlayışım dışındaki şiirleri de sevmeye, dahası takdir etmeye başladım. Bu biraz şiire akademik olarak yaklaşmamdan kaynaklı, biraz da olgunluk çağına ulaşmamla ilgili olmalı. Dahası bu aralar şairleri Mesnevi’de fili tanıtmaya çalışan körlere benzetmeye başladım. Hani dört kör filin vücudunun farklı kısımlarına dokunarak fil tanımı yaptıkları şu kıssa... Biri filin burnunu yakalar, “fil hortumdur” der, diğeri kulağını tutar “fil yelpazedir” der ya, o kıssadan söz ediyorum. Şairler de bu körler gibi şiirden nasiplerine ne düşerse “şiir budur” diyorlardı. Bu normaldi. Anormali ise en iyi şiiri kendinin yazdığını zanneden şairler… Özellikle onlar daha da körlerdi. Çünkü onlar filin bir organını tutmaktan da aciz, fil tanımına kalkışmışlardı.
Sınırda Sesler V, Kilis’te güzel bir şiir havasının olduğunu gösterdi bana. Son birkaç yıllık şiire olan susuzluğumu dindirdi. Ne güzel bir şiir atmosferi vardı, gıpta ettim. İnşallah bu hava uzun yıllar sürer. Emeği geçenlere, özellikle Murat Serdar Çakıroğlu ve Ali Genç’e gönül dolusu teşekkürlerimle…