Radyo 80 | Fıstık Gibi Radyo
2024-06-05 12:02:12

Dergiye ve Dergiciliğe Dair / Osmaniye Günlüğü

Ahmet Doğru

anoktadogru@gmail.com 05 Haziran 2024, 12:02

5 Haziran 2024, Osmaniye, 10.29

Dergilerde yazarak adım attım edebiyata. Dergiler de dergicilik de kıymetlidir benim için. Yalnız çoğalan her şeyin tadının kaçtığı gibi dergilerin de tadı kaçıyor. Sadece edebiyat alanında yüzlerce dergi (binlerce mi deseydim, emin değilim)… Diğer alanlardaki dergileri saymıyorum bile.

Tadı kaçıran şey çokluk değil elbette; tam tersine: Yokluk! Neler yok diyerek sayacak olsam sayfalar dolar taşar. En baştakini söyleyeyim, o her yerde bulamadığımız kıymetlimiz, samimiyet! Samimiyet olmayınca ciddiyet, nezaket, gayret, basiret… Bir sürü “-et”le devam ettirilecek meziyet yok. Gerçi bu durum sadece dergilerle ve dergicilikle ilgili değil hayatın her alanında gözlemlenecek bir durum. Yok diye yakınmanın da bu yüzden bir anlamı yok.

On yıl uğraş verdim Güneysu’yla. Ha bugün ha yarın düzelir umuduyla. Düzelmedi. Çarklar rayına oturmadığı gibi, dişliler de birbirini yemeye başladı. Yalama olmaya az kalmıştı, deprem sökün etti de bıraktık şükür. Kafam rahatladı. “Küçük yerin derdi daha da büyük olur” derler, ben diyenlerin yalancısıyım. Büyük yerin derdini görmedim çünkü. On yıllık süreçte benim de ilk ilkem “samimiyet”ti. Elimden geldiğince bu ilkeyi korumaya çalışsam da “samimiyetsiz” ve/veya “samimiyetten uzak” davranışlarım olmuştur mutlaka. En çok bundan rahatsızlık duydum. Ne zaman samimiyetsiz bir havayı sezdiğim çalışma gelip yakama yapışsa boğulur gibi oluyordum. Kolay değil, biz birbirimizi biliriz. Hani bir reklam spotu vardı ya: “Yok aslında birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankası'yız” diye… o hesap! Dergicilikteki sıkıntıyı dergiyle uğraşanlar biliriz, yaşarız… Belki çözüm ararız fakat çözümün mümkün olmadığını da görürüz. İlerleyen yıllarda bu konulara tekrar dönerim yine. Ufak ufak da olsa bir şeyler yazarım elbette. Yalnız şimdilik konu çok sıcak, hava da öyle. Bekleyelim, soğusun.

En çok rahatsızlık duyduğum konulardan biri, kendi adıma söylüyorum, ortalıkta çok görülmek! Hele hele de birçok dergide görünmek. En sevmediğim durumlardan biri. Bu konu da kendime belirlediğim kural şu: Yazdığım dergiler iki elin değil, bir elin parmaklarını geçmesin. Bu bile çok geliyor bana. İki üç dergi kâfi. Dergiciliğe kalkışmam ve bütün zorluklara katlanmam da bunun içindi. Kendimin hazırladığı bir dergi olsun, orada görüneyim yeter.

Kendi hazırladığım dergi kalmayınca nerede yazacağım konusu dert oldu. Bu durumu Ömer Aksay Hocada da görmüştüm. Aynı şeyleri dert etmiştik. Bir dergide yazmak, diğer yazarlarla “dergideş” olmak anlamına geliyordu. Samimiyetsiz bulduğun, beğenmediğin biriyle aynı havayı paylaşmak istemediğin gibi dergiyi de paylaşmak istememen doğal bir durumdu. Yalnız bu mümkün değildi. Bu yüzden seçici olmak elzemdi.

Bir iki dergide yazmaya direniyorum. Türk Dili dergisi bu manada çok iyi oldu. Buna Salih Kürşad Dolunay Hocam öncülük etti, onun Türk Dili dergisinde şiirler yazması benim de yüzümü o cepheye çevirmemi sağladı. Öyküler yazıyordum ya, yayınlayacak dergi gerek. Bunun için de Bizim Külliye dergisi iyi olacak galiba. Yazmak üzerine yazmak da gerekiyor... Bunun için de günlükler iyi oldu. “Osmaniye Günlüğü” için ara sıra böyle vakit bulup bir şeyler yazmak, yazmayı sorgulamam için de iyi oluyor. “Her şeyin para üzerinde döndüğü dünyada” hiçbir şey kolay değil; hele de samimi, içten, düşünceleri öğüte öğüte yazmak hiç kolay değil.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.